7 Aralık 2018 Cuma

Kurs Notları - Sol Elim

Bir önceki yayında bahsettiğim “yaratıcı yazarlık” kursundaki ilk ödevimiz: “Elimizi anlatacağız, nesnel olacak, dramatize ederek olay örgüsü biçiminde olaysılık katacağız”. O zaman bu cümleyi gayet iyi anlamış olmalıyım ki, “SOL ELİM” diye başlık atıp ödevimi yapmışım.

SOL ELİM

Elimi, yazıyı yazdığım kağıdın üst tarafına doğru, üstünü görebileceğim şekilde itina ile yerleştirdim. Sonra ona dikkatlice baktım. Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu benim elim! İnsanın kendi eli onu boğmaya kalkmaz. Ama benimki yaptı. Dün gece. Boğulma hissiyle, daha doğrusu boğulurken uyandım. Elim, kendi elim boğazıma yapışmıştı ve sıkıyordu. Onu kontrol edemiyordum. İnsan çocuğunu, kocasını ya da kapıcısını kontrol edemeyebilir ama eli… eli insanın elidir. Hani şu vücudunun parçası olan. Benim elim de herkesinki gibi benim bileğimle benim koluma, kolum da benim omuzumla benim gövdeme bağlıydı. Ama dün gece kesinlikle böyle değildi, yani bağlantılar tamam da, el benim değil. Öbür elimin yardımıyla -Allahtan o benden yanaydı- onu boğazımdan ayırabildim. Dehşete kapılmıştım. İçimi bir panik hissi kapladı. Yoğun bir şekilde kaçma isteği duydum. Ama bana saldıran benim elimdi, yani ben kaçarken o da benimle gelecekti. Aman Tanrım, olacak iş değil… Sakinleşmeye ve kendimi bunun bir kabus olduğuna inandırmaya çalıştım.

El nasıl hareket eder? Kaslarla. Kaslar nasıl hareket eder? Sinirlerden gelen emirlerle. Sinirlere emirler nereden gelir? Beyinden. Beyin kimin? Benim! Eeee? Ne yani kendi kendimi mi boğazlamaya çalıştım? Yani eğer kendimi öldürmek istiyorsam bunun daha kolay yolları var. Ben ne diyorum ya? Kendimden bir başkası gibi bahsediyorum. Hey Allahım, sanırım aklımı kaçırıyorum.

Sanki olup biteni anlamam kolaylaşacakmış gibi “onu” iyice incelemeye karar verdim. Gerçi benden bir kol boyu, hem de benim kolumun boyu kadar uzakta ama ben gene de fazla yaklaşmamaya çalışıyorum. Niyeyse her an tokadı yiyecekmişim gibi bir hisse kapıldım. Düşünsenize, kendi elinize güvenemiyorsunuz.

Bileğimin dış tarafında, fındık büyüklüğündeki kemiğin bittiği yerden genişleyerek elim başlıyor. Bileğimin ortasına yakın bir yerinden belirginleşmeye, daha doğrusu pörtlemeye başlayan bir damar -aman Tanrım, yaşlılık belirtisi- dışa doğru hafif bir kavis çizerek, serçe parmağımla yüzük parmağımın arasına yakın bir yerde bitmeden önce elimin ortalarında ikiye ayrılıyor ve ayrılan uç da işaret parmağımla orta parmağımın arasında -biyolojik olarak değil ama görsel olarak- son buluyor. Sinirsel olarak ise ne yaptığı belli değil. Elimin dokusu, park desenli kristaller gibi çizik çizik (park desenli kristalleri de hiç sevmem). Elimin ayası, daha doğrusu dışına baktığıma göre gövdesi diyelim (vay canına, amma geniş) bir beşgene benziyor. Bilekle serçe parmak arasında kalan kısmı oldukça düz geliyor. Başparmağın olduğu taraf ise, hemen bileğin bittiği yerden meşe palamudu büyüklüğünde bir şişlik oluşturarak başparmakla birleşiyor. Buradan, küçük bir kemik çıkıntısı ile başparmak başlıyor. Boyu yaklaşık 5 cm. Gövdenin bittiği yerde de birer kemik çıkıntısı ile diğer dört parmak başlıyor. Bunlar kesinlikle göründüklerinden daha güçlüler. En uçta da tırnaklar var haliyle (tırnakların deriye yapışık olan kısmı güdük ama uzatınca bir şeye benziyorlar).

Hey, ne yapıyor bu? Yani elim. Masada parmaklarıyla -parmaklarımla- tırrrt tırrrt yapıyor. Sıkıldı. Elim sıkıldı. Elim mi sıkıldı? Acaba sinir krizi mi geçiriyorum? Neden böyle şeyler yalnız insanların başına gelir ki? Yani şimdi “bu”, şuradaki vazoyu alıp kafama geçirse ve ben ölsem, polisler sonsuza kadar benim katilimi arar. Ölsem gene iyi, bir de yaralansam da güç bela hastaneye gitsem, bana doğal olarak “bunu kim yaptı?” diye soracaklar, ben ne diyeceğim? “Hiç, elimle kavga ettik de…”

İncelememe devam edeyim bari, bir cevap bulurum belki.

Şimdi de elimin içine bakıyorum. Daha pürüzsüz ve net. Meşe palamudunun üstünde oldukça belirgin ve S çizen bir damar var. Başparmağımın ve diğer parmakların birinci eklem yerinde (yani büküldükleri noktalarda) ikişer çizgi var. Parmaklarımı büktüğüm zaman bu iki çizgi arası/araları tombikleşiyor. İkinci eklem yerlerinde ise birer çizgi var. El çizgilerim de -hani falı bakılanlar- çok düzgün ve net. İşaret parmağımla orta parmağımın tam ortasından başlayıp diğer parmaklara paralel bir yol izleyen çizginin ortasına yakın bir yerde, mercimekten daha küçük bir bölge pıt-pıt atıyor. Nabız gibi. Olan biten düşünülürse, bu nokta elimin kalbi olabilir. Eğer bu olanlar gerçekten oluyorsa, yani ben delirmediysem, bu çok mümkün.

Eeee? Elim bitti. Sonuç? Hiç. Basbayağı bir el işte… Gene ne yapıyor bu? Harekete geçen elimi merakla izliyorum. Bardak! Masanın üstündeki su bardağına yöneldi… aldı… ve içindeki suyu yüzüme fırlattı!!! Buna inanamıyorum. Neye kızdı şimdi bu? Hadi kendi kendine bir şeyler yapıyor, onu anladık da (ay ne anladım acaba?), düşmanlık yapmasa bari.

Doktora gitmeliyim herhalde. İyi de ne doktoruna? Nöroloğa mı, psikiyatra mı? Hangisini inandırmak daha kolay olur acaba? Ama buna kim inanır ki? Ben bile inanamıyorum, doktoru nasıl inandıracağım? Neyse, birinden başlamalı…

1 yorum:

  1. Çok zor bir konu yazmak için ...eline (!) sağlık..sana ayıp oldu ama sonuçta yazan da o :)

    YanıtlaSil