9 Aralık 2018 Pazar

Kurs Notları - Nusret A.


Kursta verilen bir başka ödev: “Bizi herhangi bir zamanda sıkıntıya sokan herhangi bir şey ve o sıkıntılı anda hissettiklerimiz”. Yakın zamanda gerçekleşen bir olay bana süper malzeme olmuştu.

“Belki hatırlanırız. Geçmişten bir merhaba… Nusret A.”

Şaşkınlık içinde bilgisayarımın ekranına bakakaldım. Yani ekran ekran olanı böylesine şapşal bir bakışa maruz kalmamıştır. Nusret A.! Nusret A.’nın kim olduğunu anımsamak için hafızamı zorlamama tabi ki gerek yok, ama en son 17 yıl önce gördüğü birinden mesaj gelince, insan ister istemez afallıyor.

Bunu sadece bir mesaj olarak algılamak zor. Köprünün altından öyle çok su akmış ki! Hiç anlamamışımdır, insanlar yıllar öncesinin bir figürüne niye takılır? Yani zaman zaman benim de aklıma gelir “bilmem kim ne yapıyor acaba?” diye ama hiçbir zaman o kişiyi aramak, bulmak falan gibi kaygılar taşımam. Ne yaptığı ile gerçekten ilgilendiğim insanlarla ilişkim zaten sürüyor.

Sanırım birçok insan zaman zaman böyle girişimlerde bulunuyor. Karısıyla/kocasıyla arası bozuk olduğu zaman, hayatını yoluna koyamadığını ve bütün trenleri kaçırdığını düşündüğü zaman, aradığını bulamadığı zaman, bir sonraki adıma bir önceki adımdan bir şeyler katamadığını fark ettiği zaman, hayatın anlamını sorgulamak gibi altından kalkamayacağı işlere kalkıştığı zaman, o zaman bu zaman, bu liste böyle uzar gider. Ama mutlaka tetikleyen bir durum vardır. Ve böyle durumlarda da insanlar seçimlerini sorgulamaya başlıyorlar. Ne saçma! Sanki zamanı geri saracak.

Folklöre başladığımda 15 yaşımdaydım. Kursu Nusret abi veriyordu. Bizden 8, belki 10 yaş büyüktü. Biz üç arkadaş -gerçi bütün ekip öyleydi de, özellikle biz üçümüz- ördeğin peşinde bık-bık-bık dolaşan yavruları gibi Nusret abinin peşinde dolaşıyorduk. Her şeyin en doğrusunu o bilirdi. Hep haklıydı. O ne derse yapılırdı. Hatta ‘bir şey dese de yapsak’ durumundaydık. O bizim ‘Nusret abimiz’di. Bu böyle 3 sene kadar sürdü. Üniversite falan derken folkloru bıraktık ama biz üçümüz Nusret abiyle bağları koparmadık… Ta ki o meşum güne kadar.

Vallahi tam olarak hatırlamıyorum, Nusret abinin evinde buluşacaktık da kızların işi mi çıktı ya da ben boştum da “Nusret abiye bir uğrayayım” mı dedim, o mu beni çağırdı, vallahi hatırlamıyorum. Neticede hatırladığım, onun evinde yalnızdık. Güzel güzel laflarken bir şey oldu ve ‘abi Nusret’ ‘erkek Nusret’e dönüştü. Hafif -gerçekten hafif, yoklama gibi- bir sarkma olayı yaşandı. O anda gerçekten ne düşündüm, ne dedim, evden nasıl çıktım hatırlamıyorum ama çıktığımda canımın çok sıkkın olduğunu gayet net hatırlıyorum. Korkmamıştım, beni incitmeyeceğini biliyordum (o kadar da değil) ama feci bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Hani nasıl desem, çok saygı duyduğunuz, her türlü olumlu özelliği atfederek taaa en tepelere koyduğunuz birinin, tuvalette klozete oturmuş, pantolonu ayak bileklerinde, ıkınarak kaka yapmaya çalıştığına şahit olmak gibi bir şey. Büyük bir hayal kırıklığı. Daha sonra benimle konuşmak ve özür dilemek için okula gelmişti, ben de bunları aynen söylemiştim. Ondan sonra da bir daha görüşmedik zaten.

Şimdi baktığımda, durum o zaman göründüğü kadar vahim görünmüyor. Neticede bir an boş bulunmuş olabilir. Fakat yanlış olan, benim onu nasıl gördüğümü, ona nasıl bir saygı ve sevgi beslediğimi biliyordu ve ben, idolümün beni istiyor olmasının yarattığı hazla, orada ona karşılık verebilir, onunla birlikte olabilirdim. Ona aşık bile olabilirdim. Onun, tecrübeli ve yaşı da oldukça büyük bir erkek olarak, bunları düşünmesi ve bu duruma gelinmesine hiç izin vermemesi gerekirdi. Ben daha çocuktum. Yani tamam, 19 yaşında falandım ama o zamanların 19 yaşı şimdinin 13-14 yaşı gibiydi. Makyajla bile 23 yaşımda tanıştım ben. Aynı yaşlara kadar berbere sadece saç kestirmeye giderdim. Topuklu ayakkabı hala giyemem. Bir kot pantolonu üstümüzde parçalanana kadar giyerdik, hatta yamalarla destekler, ikinci kere parçalardık. Yokluktan değil, bir tane varken ikincisine gerek olmadığını düşünürdük. İnsanlara aklımızı, zekamızı, yüreğimizi göstermeye çalışırdık, şimdikiler gibi oramızı buramızı değil. Yani çocuktuk. Çocuktum!

Her neyse, sonuç olarak o zamandan beri Nusret abiyle hiç görüşmedik. Bir ara evlendiğini duyduk, sonra da unuttuk gitti. Çok uzun zamandır aramızda adı bile geçmiyordu. Eh, bu şartlarda mesajı görünce şok olmam gayet normal, değil mi? Ne yapacağımı bilemedim. Salağa yatıp “aaa Nusret abiciğim, nasılsın, iyi misin, senden haber aldığıma ne kadar sevindim, neler yapıyorsun” falan gibi geyik mi yapsam yoksa hiç oralı olmasam mı? Birinci şekilde davranırsam, acaba başıma bela olur mu? Öbür türlü davranırsam, hala yıllar önceki olayın hesabını yapıyorum sanabilir.

Yukarıda “biz üç arkadaş” diye bahsettiğim, diğer iki kişiden biri olan Nimet’i aradım.
- Bugün bana bir mesaj geldi, tahmin et kimden?
- Nusret abi!
- …(!?)
-  Aloo!
- Kızım sen manyaksın!
- Mesaj ondan mı geldi sahiden?
- Ay evet de, şimdi bu durum olayın kendisinden daha ilginç oldu, Allah aşkına nereden aklına geldi Nusret abi?
- Vallahi bilmiyorum, o geçti içimden, eee, ne diyor peki?
- “Belki hatırlanırız. Geçmişten bir merhaba… Nusret A.” diyor.
- …tir deseydin.
- Öyle deme ya, bir sürü de güzel şey paylaştık, olanlar benim için o kadar önemli değil de, bunca seneden sonra herhangi bir şekilde tekrar bağlantı kurmak bana saçma geliyor. Onun mutlaka hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler var, boşanmış falan bile olabilir, nostalji yapıyor. Cevap versem bir türlü, vermesem bir türlü! Ne yapacağımı bilemedim.
- Dediğin gibi boşandıysa falan, başına bela olabilir.
- Evet olabilir.

Bu konuşmanın da bana pek faydası olmadı. Yani Nimet’in önerisine uyarsam “…tir” demem gerekir ki, bu pek içime sinmedi. Bir de kocama danışayım dedim. Onunla konuştuk. “Aman saçmalama, niye başına bela olsun canım, üstünden neredeyse 20 yıl geçmiş, madem sana mesaj atmış, bence senin de cevap vermen gerekir. Bir mesaj yaz yolla, ne olacak” dedi. Yok, bu öneri de içime sinmedi.

Aradan 2 hafta geçti, ne yapacağıma hala karar veremedim. Biraz daha oyalanırsam zaten konu zaman aşımına uğrayacak, ben de otomatik olarak beraat edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder