11 Aralık 2018 Salı

Kurs Notları - Soğanlı Pilav Olur Mu?

Bu seferki ödevimiz: “Deneme: Yazınsal Yaratıcılık dersi nasıl olur, 6 haftadır aldığımız seminerleri değerlendiren bir deneme. Rahat ve öznel bir dille. Hafif tartışan ama bir tez önerip onu ispatlamaya çalışmayan”

SOĞANLI PİLAV OLUR MU?

Pazar günlerini sevmem. Yani ne yaparsanız yapın, hep kafanızın bir köşesinde ertesi günün Pazartesi olduğu vardır. En keyifli anlarda bile birden, uykunuzun en tatlı yerinde
çocuğunuzun sesiyle yataktan fırlamak gibi, beyin denen garip yaratık “eğlen bakalım, yarın pazartesi n’aaber?” şeklinde bunu karşınıza çıkarıverir. Üstün Dökmen’in bir seminerine katılmıştım. Bize bir alıştırma yaptırmıştı. “Şimdi” dedi, “bir dakika süreyle hepiniz gözlerinizi kapatın, oturduğunuz yerde iyice gevşeyin”. Yaptık. Sonra bize “Gözleriniz kapalıyken ne düşündünüz?” diye sordu. Kimi sabah çocuğunun beslenme çantasına bilmem ne koymayı unuttuğunu, kimi seyahat acentesini arayıp rezervasyon yaptırması gerektiğini, kimi akşam yapacağı yemeği, kimi hafta sonu gelecek misafiri düşünmüş. O zaman dedi ki “Bakın, kimse oturduğu koltuğun rahat olup olmadığını ya da o anda üşüyüp üşümediğini ya da neden burada gözlerini kapadığını falan düşünmemiş, genellikle herkes bunu yapıyor, yani kimse içinde bulunduğu anı yaşamıyor, ya geçmişi ya geleceği düşünür, bu arada da tabi birçok şeyi ıskalar”. Ben bundan çok etkilenmiştim. Yine de Pazar günlerini sevmem ama en azından artık bir şey yapıyorsam -ötesini berisini, gelmişini geçmişini düşünmeden- keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Daha doğrusu keyfini çıkararak bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

Yaratıcı Yazarlık Kursu, ya da -neden bilmiyorum ama hocamızın tercih ettiği şekliyle- Yazınsal Yaratıcılık Semineri de, içimdeki cevheri açığa çıkarma şansı yaratmasının yanı sıra, bu çerçevede üstüne atladığım bir kurstu, hadi hocamızı kırmayalım; ‘Seminer’di. Gerçi bu ısrarında haksız sayılmaz. Yani bir kursu, neyin kursuna alıyorsanız, onu öğrenerek bitirirsiniz. Piyano kursunu bitirdiğinizde artık piyano çalabilirsiniz. Fakat bizim konumuzda, bu bir kurs ise, 6 haftada yazar olmamız gerekir ki, bunun pek de mümkün olmadığı ortada. Biz ancak nakıstan sıfır düzeyine çıkabildik. Onun için ‘seminer’ demek gerçekten daha uygun. Belki buradan birer yazar olarak çıkamayacağız ama insanın kendine bir şeyler kattığını hissetmesi bile başlı başına bir kazanç. Diyeceksiniz ki “Şart midur?” Yoo, hiç değil, yani eğer “işte iyi kötü yaşıyoruz, az çok mürekkep de yaladık, daha fazla bilsem ne bilmesem ne” diyorsanız hiç şart değil. Ama bir kere olsun bunun tadına varmanızı dilerim.

Yazar olmanın hiç de kolay olmadığını öğrendim. Yani iki kelimeyi bir araya getirebiliyorum diye kendini yazar zannetmemek gerekiyormuş. Hocamız diyor ki “200 yıllık edebiyat tarihini bilmek, okumak gerek”. Oldu! Yani olur tabi, ben sadece boş vakitlerimin hangi birinde okuyacağıma karar veremediğimden okuyamıyorum. Daha derslerde “okumanız gerek” diye verdiği 3-5 kitabı okuyamadım, nerde kaldı 200 yıllık edebiyat tarihi. Şunu 20 yıl yapsak!? Ya da, hayır sahibi bir yazar mutlaka inceleyip bunun üstüne bir kitap yazmıştır, onu okusak!? Şimdi bana “işin kolayına kaçıyorsun” diyeceksiniz ama bu daha ziyade olurunu bulmaya çalışmak. Demem o ki, işin bu kısmı biraz cesaret kırıcı.

Hocamız, kendisi de yazdığı ve tabii ki -derslerde bize de anlattığı gibi- arka planda benimsediği bir felsefeyle yapıt ürettiği için olsa gerek, akı karası arası biraz keskin. Bana göre yaratıcılıkta doğru- yanlış olmamalı. Yani bizim bir şeyin doğru olduğunu düşünmemiz, onun genel-geçer bir doğru olduğunu göstermez, di mi? Anneme bir gün “pilav soğanlı yapılır mı?” diye sormuştum, bana “olmam demez” dedi (Oya’cığımın böyle etkileyici yaklaşımları vardır). Tabii ki her alanda bu işlemeyebilir. Yani bir arabayı hava ile yürütemezsiniz (ona “olmam” der işte) ama yazarken/yaratırken -ya da yaratıcı yazarken- sınırlar olmamalı. Durmuş saat bile günde 2 kere doğru zamanı gösterir. İnsan yazmayı niyetlendiyse ne olursa olsun yazmalı. Belki adımızı edebiyat tarihine altın harflerle yazdıramayacak gibi görünüyoruz ama kim bilir, belki de yazdırırız.

1 yorum:

  1. ' olmam demez '..bayıldım ! duymamışım bunu Oya teyzeden.

    YanıtlaSil