10 Aralık 2018 Pazartesi

Kurs Notları - Kent... mi?


Bir diğer ödevimiz: “Kenti anlat”

KENT… Mİ?

Kent kelimesini severim. Tınısından mıdır nedir, hoşuma gider. Ona “şehir”den farklı anlamlar yüklerim. Bizdeki şehirleşmenin çarpıklığından olsa gerek, “şehir” deyince aklıma devasa kasabalar gelir. Doğadaki canlılar, başka ortamların onlara sunduklarına ihtiyaç duydukları için yer değiştirirler ve gittikleri yere uyum sağlarlar. Ama insanlar, en azından bu ülkede, kente gelip uyum sağlayarak kentlileşeceklerine, kenti köylüleştirirler.
Dinlediği müzikten, yaşam tarzına, seçtiği yöneticiye kadar her şeyleriyle virüs gibi yayılır, kırsal yaşamı kente taşırlar. Yani buralar artık “şehir” bile değil, “şeer” oldular. (Kırsaldan kentlere gelenlerin/göç edenlerin de keyiflerinden gelmediğini biliyorum elbet, ancak burada farklı bir şey anlatmaya çalıştığım anlaşılıyordur umarım)

Aynı insanlar gibi kentlerin de kendilerini ifade özgürlükleri olmalı. Her isteyen istediğini yapamamalı. Yani 30 yıl sonra döndüğünüzde aynı binaları, aynı bahçe duvarlarını, aynı mahalle bakkalını bulabilmelisiniz. Yapılan değişiklikler veya yenilikler de, Çankaya’nın en pahalı yerinde oturup, köpeğine “Fifi gurban” diye seslenen kadın gibi, Kent’e yapıştırılmış olmamalı. Bu da yolun üstündeki kavşağı, daha karmaşık bir şekilde yolun altına almakla veya kentin bütün ana caddelerini alt geçitlerle transit yol haline getirmekle veya her ağacın altına bir havuz yapmakla olmuyor tabi. Ama Yüksel Caddesi’ndeki heykellere bakın! Boyutlarıyla, renkleriyle, duruşlarıyla o kadar doğal, o kadar kendiliğinden bir havaları vardır ki, hiç yadırgamazsınız. Sanki onları bir heykeltraş yapıp oraya koymamış da, o sokak doğurmuş gibi. Hani çarpsanız, heykel olduğunu anlayana kadar rahatlıkla “pardon” diyebilirsiniz, benim demişliğim vardır.

Bu “şeer”in ara sokakları nispeten daha korunaklıdır. Dar ve yeşildir. Hele Küçükesat ve Gaziosmanpaşa’nın ara sokaklarını pek severim. Kendine özgüdür, sıcaktır, nefes alır. Ama bunları hissetmek için yaya olmanız gerekir. Eğer arabayla geçiyorsanız aklınızdaki tek şey sağlı sollu park eden ya da ters yönden gelen arabalara ya da bulamadığınız park yerine küfretmek olur.

Eskiden, televizyonda tek kanaldan yayın yapıldığı dönemlerde, programlar arasında 3-5 dakikalık “komşularınıza eşek demeyiniz” programları yapmaya başlamışlardı. “Sokağa çöp atmayın, balkondan halı silkelemeyin…” falan gibi mesajlar verirlerdi. Yani öyle ki, o zamanlar bile “insaf artık, bu da söylenmez ki, insan olan zaten yapmaz” dediğimiz şeyler şimdi neredeyse zorunlu hareketler oldu.

Kentte yaşamakla kentli olunmuyor maalesef. Kentli olmanın sorumlulukları vardır. Artık kimse bu sorumlulukları yerine getirmiyor. Kent’i sevmiyor. Ama daha da kötüsü, "Kent" de artık onları sevmiyor.

1 yorum: