Görümcem
yeni okumaya başladığım kitabı görünce “Banu’cuğum, sorunları çözmenin başka
yolları da var, bak iyi düşün” diyerek beni çok güldürdü. Haksız sayılmaz
gerçi, kitabın başlığı endişe verici gerçekten; Kadın Seri Katiller. Bazen sırf
ismi ilginç geldiği için alırım kitapları.
“Gen Bencildir” de bunlardan biri, ya da “Hedy Lamarr ve Çığır Açan Buluşu” (bunu aldım ama henüz okumadım) ya da “Aşk Yüzyılı Bitti” (Nee!!??) gibi. Aşk romanlarını (özellikle tarihi aşk romanlarını) çok seven biri olarak, bu kitap beni perişan etti doğal olarak.
“Gen Bencildir” de bunlardan biri, ya da “Hedy Lamarr ve Çığır Açan Buluşu” (bunu aldım ama henüz okumadım) ya da “Aşk Yüzyılı Bitti” (Nee!!??) gibi. Aşk romanlarını (özellikle tarihi aşk romanlarını) çok seven biri olarak, bu kitap beni perişan etti doğal olarak.
Konuyu
dağıtmayalım, konumuz Kadın Seri Katiller kitabı. (Yazarı Peter Vronsky,
Kanadalı gazeteci ve belgesel yapımcısı, kriminoloji ve askeri tarih uzmanı)
Daha
gençken, bir kadının katil olması nedense benim için zor kabul edilebilir bir
olgu idi (şimdi yavaş yavaş aklıma yatıyor, dermişim). Filmlerde dizilerde
katil kadın çıktığı zaman niyeyse çok bozulurdum. Hani erkeklerin genetik
kodlamalarında zaten bir sorun var, onlar katil de olabilir, sapık da olabilir,
herşey olabilir, onu biliyoruz da, kadının soğukkanlılıkla birini öldürmesi?
Anneydi o, hani şefkatli, sevecen, fedakar olan? N’oldu? Bunlar tabi ki
büyürken içimize işleyen rol tanımlamalarının bir sonucu. Biraz daha yaşını
başını alınca, erkekle kadının bu kadar net kategorize edilemeyeceğini
anlıyorsunuz. Gayet sevecen erkekler olduğu gibi gayet lanet kadınlar da olduğunu
görüyorsunuz. Bunların başında da Dalton Ana gelir ki, beni hep çok güldürmüştür.
Kadın
seri katiller olduğunu biliyordum, 1-2 belki, hadi bilemedin 3-4 tane olsun,
ama üstüne kitap yazılacak kadar olduğunu bilmiyordum. Kitabın önsözünü okuyup
da, seri katillerin 1/6’sının kadın olduğunu öğrenince ne kadar şaşırdığımı
hesap edin.
Kitabın
girişinde pek çok bilgi veriyor fakat en çok ilgimi çeken feministlerin kadın
katillere yaklaşımı oldu. (Kitaptan alıntıları italik yaptım)
İlk dalga feministler (“liberal
feministler” deniyordu) kadın suçluluğunun artışını kadınların erkeklerle eşit
derecede özgür olmaları nosyonuyla açıklamışlardı. Nitekim Freda Adler’in
Sisters in Crime’ı, 1975’te artan kadın şiddetini güç kazanma bağlamında
yorumladı. İşte, sporda, sanat ve bilimde olduğu gibi suç hiyerarşisi içinde de
kadın, bir suçlu olarak ikinci planda kalmakla yetinmiyordu.
Ben
bu konuları çok incelemiş falan değilim ancak buraya kadar aldığım mesaj şu; Erkekler
özgür olduğu için suç işliyorlardı, kadınlar da özgürleştikçe suç işlemeye
başladılar mecbur.
Adler’e göre kadınlar,
erkeklerle onların şartları içinde ve onların kurallarıyla rekabet etmeye
hazırdılar. Bu da ister istemez erkekler kadar saldırgan ve şiddetli olmak
anlamına geliyordu. Bu yaklaşım “özgürleşme hipotezi” olarak biliniyordu.
Buradan
çıkan sonuç, erkeklerin şartlarının kabulünü içerdiği için daha da vahim bence.
Yani bütün mücadele oyuna girmek için miymiş? “Bizi de oyuna alın, biz de sizin
kadar vahşi olabiliriz, bak nasıl da cinayet işledim…” gibi.
Tabi
bunlar yazarın yorumunu da içeriyor olabilir, ne de olsa o da bi erkek,
çarpıtmıştır allah bilir. Ama ben okuduğum kadarıyla anladıklarımı aktarmaya
devam edeceğim.
“…Adler feminist hareketin
daha genç bazı radikalleri tarafından tehlikeli bulundu, çünkü … kadın şiddetindeki
artıştan ötürü feminizmi suçlayan
muhafazakarlar tarafından hevesle alıntılanıyordu.”
“Feministlerin daha radikal
ikinci dalgası kadınların ve kadınlığın biyokültürel bir erkek “fallosentrik
heteropatriyarka” ya da “fallokratik devlet” komplosuyla daha karanlık biçimde
derinlemesine kurban edilişi üzerine odaklanarak oluştu. … Bu ikinci dalga
feminizm basit kadın erkek eşitliği nosyonunu reddederek, birinci dalga
feminizme özgü bir önermeyle bütün kadınların erkekler gibi olmak istediklerini
iddia etti. Onlarla aynı fırsatlara sahip olmak, onların dünyasına girmek,
onların kurallarıyla oynamak ve onlarla eşit olmak istiyorlardı.”
Allahallaaaah,
bunlar sadece bana mı saçma geliyor? Dur daha devamı var…
“Kadın şiddetinin kadınlara
yönelik sistematik erkek saldırganlığına karşı özsavunma olduğu öne sürüldü. Bu
özgürleştirici bir saldırganlıktı… 1975’den önce kadın saldırganlığını ve
şiddetini araştırma alanındaki boşluk kısa süre içinde yeni feminist
çözümlemeyle kapatıldı. Bu çözümleme, temelde bütün kadınların “heteropatriyarka”
ve onun “fallosentrik” kurumlarına sistematik biçimde kurban edildiklerini öne
sürüyordu. Ortak amaç kadınların işledikleri suçları “fallokrasi”nin elinde
uzun süreli bir tecavüz ve hırpalanma komplosuna karşı bir özsavunma, bir isyan
eylemi olarak açıklamaktı… “Hırpalanan Kadın Sendromu” içtihat haline gelerek,
kadın eşlerin kurbanları derin uykuda olsa bile kocalarını “özsavunma” amacıyla
nasıl öldürebildiklerini açıkladı. Amerikan Sivil Haklar Birliği, “Ölüm
hücresine konulan çoğu kadın tacizkar bir kocayı öldürmüştür,” diyerek devreye
girdi…”
İki
yanlış bir doğru edermiş gibi…
Ben mümkünse feminizmin eşit haklar kanadında
kalayım.
Cinayet
cinayettir, geçerli sebep olması bunun suç özelliğini ortadan kaldırmaz ama
hafifletici sebep diye de bir şey var, bunun değerlendirmesini de hakimlere
bırakalım.
Birkaç
ilginç bilgi daha vereyim:
Kadın
seri katiller erkek seri katillerden daha geç yakalanıyorlar (yakalanana
kadarki cinayet işleme süresi erkeklerde ortalama 4 yıl kadınlarda 8 yıl) çünkü
derli toplu iş yapıyorlar, kaçırma, alıkoyma, işkence, tecavüz, cesedi parçalama gibi yollara başvurmuyorlar, sadece öldürüyorlar ve bunu genellikle sosyal alanlarında yapıyorlar, ev veya iş yeri gibi. Pek çoğunun cinayet olduğu bile çok sonra anlaşılıyor.
Erkek seri katiller,
özellikle cinsel yönelimli olanlar 40 yaş civarında durulmaya başlıyor, ancak
kadın seri katillerden 50-60, hatta 70 yaş civarında olanlar var.
Kadın
seri katillerin %68’i tek başına faaliyet gösterirken, diğer %32’si genellikle başat
bir erkek partnerle birlikte öldürüyor.
Bu
kitabı okumak oldukça farklı bir deneyim olacak gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder