Şimdilerde
“Sesim Seninle Her Yerde, Milton H. Erickson’un Telkin Hikayeleri”ni okuyorum.
Yorum ve düzenlemesini Sidney Rosen yapmış, Türkçesi ise Fahri Karabay’a ait.
Çevireni niye yazdın diyeceksiniz, bu kitabı bana kendisi hediye etti ve kısa
bir araştırmada anladım ki, bu kitabı bulmak zor ve peşinde olan çok kişi var.
Bunun için burada kendisine bir kez daha teşekkür etmek isterim. Bendeki
kopyası Yol Yayıncılık’a ait ve basım yılı 2015.
Önce Kısaca Milton H. Erickson Kimdir?
Milton
Hyland Erickson dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı, teorisyeni ve
öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılır. Hipnozun
saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde en büyük pay kendisindedir.
Yalnızca Phoenix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta/danışan ile çalıştığı
tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap
yazılmıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü bulunmaktadır.
Aynı
anda hem psikoloji okurken hem de tıp fakültesini bitirdi. Yani hem psikiyatrist
hem psikolog olan nadir bilim adamlarından biriydi.
Ondan
önce hipnotistler hipnozun “Hipnotistin otoritesini kabul eden pasif
durumdaki danışanın telkin alma kabiliyetini arttırarak ona telkinler yağdırmak” olduğunu
düşünüyorlardı. Onun metodu ise içsel kaynakları (inner resources) öne
çıkararak terapide kullanmaktı. Erickson psikoterapi ve hipnozun bu içsel
kaynakların yeniden organize edilerek daha iyi kullanılması gerektiğini
savunmuştur. Erickson hipnozu, danışanın problemini çözmede danışanla
işbirliğini sağlamak amacı ile kullanmıştır.
Gelelim Kitaba
Kitap,
Erickson’un hastalarına/danışanlarına ve öğrencilerine anlattığı telkin
hikayelerinin bir derlemesi. Pek çok “hikaye” içeriyor, sonuç vermiş, işe
yaramış hikayeler, çok ilginç ve öğretici. Hani hemen herkesin, inansa da
inanmasa da kullandığı bir laf var ya “her şey kendi beyninde bitiyor
kardeşim”, en basit anlatımla kitap, bunun doğrulaması gibi. Ben çevremdeki
insanların problemlerine bakarak psikolojik sorunların/sıkıntıların fizyolojik
sonuçları olduğu sonucuna zaten varmıştım; gergin insanların başı, omzu, boynu
ağrıyor, fazla sorumluluk yüklenen insanların mide problemleri oluyor,
takıntılı insanların uyku problemi oluyor, gibi. Tabi ki hepsi böyle demiyorum
ama benim çevremdekiler böyle.
Kitapta
Erickson’un büyük küçük, önemli önemsiz demeden her vakaya aynı özenle
yaklaştığını ve çözdüğünü görüyoruz. Bir atletin müsabaka kazanmasını da
sağlıyor, bir çocuğun ders başarısını yükseltmesini de… Ayrıca siğilden fobiye,
yatak ıslatma probleminden içki problemine, pek çok sorunu nasıl çözdüğüne
(veya hastasına/danışanına çözdürdüğüne) şahit oluyorsunuz. Bazı seanslardaki
telkin konuşmasının tüm metnini vermiş kitapta. Önce hiç bir şey anlaşılmıyor,
ama transdaki hastanın/danışanın cevaplarından, onun bir şeyler anladığını
anlıyorsunuz. Yani bilinç düzeyine değil bilinçaltına etki eden telkinler
bunlar. Sonradan metnin altındaki çözümlemeyi okuduğumda birşeyler anlar gibi
oluyorum. Deha böyle bir şey herhalde, Erickson hangi kelimelerle nereye
dokunacağını çok iyi biliyor ve her hasta/danışan için farklı tekniklerle
ortaya koyuyor dehasını.
Anladığım
kadarıyla Erickson’un telkin yönteminin bu kadar işe yaramasının en önemli
sebebi, hastayı/danışanı işin içine katması, yani aslında hipnoz/telkin yoluyla
hastaya/danışana bir nevi yol göstererek kendi kendini tedavi ettiriyor.
Başkasına uygulamak tamamen uzmanlık alanı, yakınından bile geçmem ama kendi
kendine yapılan telkinin ne kadar işe yaradığını kendimden biliyorum. Size 2
örnek vereyim:
Krampı yendim (galiba)
Akşam
yattığınızda ayağınıza/bacağınıza kramp girdiği oldu mu hiç? Bende bir ara sık
oluyordu. Geldiğini anlardım ve “ay allah kahretsin, kram giriyor, şimdi 10 dakika
sürecek bu, öf kalkıp yürümem gerek, uykum var, tam da dalıyordum” vb şekilde
buna yoğunlaştığımda tam da düşündüğüm gibi oluyordu. Bir gün gene krampın
geldiğini hissettiğimde “hayır, bugün seninle uğraşamayacağım” dedim ve
dikkatimi dağıtmaya çalıştım, güzel bişiler düşünmeye başladım, acil durumlar
için hazırda bulundurduğum birkaç sahne var beynimde, onları çağırdım (çok
ruhani gibi oldu ama valla yaptığım buydu, bunu da yıllar önce gittiğim bir
seminerde öğrenmiştim, sıkıntılı durumlarda bir kaçış olarak bu tekniği
öğretmişti semineri sunan), derken başka şeyler düşünmeye başladım, krampı
unuttum ve o da girmedi, iyi mi?
Uykuya Geçemediğimde
Benim
uykum hiç kaçmaz, yani gece yarısı zombi gibi uyanıp kalkıp oturduğum vaki
değildir, hiç gelmedi başıma ama bazen, nadiren, ilk yattığımda uykuya geçmekte zorlanırım. O
güne ait bir şey takılmıştır kafama, evire çevire onu düşünürken yakalarım
kendimi. Bunu fark ettiğim anda kendi kendime “saat gecenin 12si ve yataktasın,
şu anda yapabileceğin bir şey var mı? Yok! Sabah düşünürsün” derim ve hemen
başka şeyler düşünmeye, hayal kurmaya falan başlar, hızlıca da uykuya dalarım.
Tabi
bunlar kendi kendime yaptığım minik telkinler, her koşulda ve konuda da işe
yaramıyor zaten. Örneğin kendi kendime ne kadar “örümcekler ve böcekler benden
küçük, üstüne bassam ölür, bana zarar veremezler” diye tekrarlasam, hatta
üstüne kitap yazsam gene de bu korkumu yenemiyorum. Yani odanın kapısına koy bi
karafatma, ben orada açlıktan ölürüm, çünkü hayvanı, bırak öldürmeyi, üstünden
atlayıp mutfağa bile gidemem. Erickson yaşasaymış iyiymiş.
Kitaptaki
hikayeler de tabi ki benim kramp veya uyku olayım kadar basit değil, çok daha
karmaşık ve zor sorunlardan bahsediyor ama arada ufak tefek, kendi kendinize
uygulayabileceğiniz ipuçları da veriyor. Yani kitap, almak isteyene çok şey
anlatıyor. Kesinlikle tavsiye ederim.
Kitaptaki
ufak bir bölümü buraya aktarmak istiyorum. Ben buna çok güldüm. Hikaye gerçek
mi kurgu mu bilmem ama verdiği mesaj günlük yaşantımızda çok işe
yarayabilir.
TARAHUMARA KIZILDERİLİLERİ
Güneybatı Chihuahua’da yaşayan
kızılderililer, kalp atışları ve nabızları değişmeden yüz mil koşabilirler.
Girişimcinin birisi bu yüz-mil koşucularından birkaç tanesini Olimpiyatlara
(1928, Amsterdam) götürmüştür.
Ne var ki koşuculardan hiç
birisi dereceye girememiştir. Çünkü onlar yirmi beş milin "ısınmaları" için
olduğunu düşünmüşlerdir! Kimse onlara öncesinde koşunun zaten yirmi beş mil
olduğunu açıklamamıştır
Bir göreve başlarken, yazmaya
başladığımda, evde bir şeyler tamir etmeye başlayıp da karşılaştığım
zorluklardan dolayı hayal kırıklığına uğradığımda veya yavaş yavaş koşarken
nefessiz kaldığımda bu hikayeyi düşünürüm.
Aklıma gelen ilk düşünce şu olur: “Daha yeni ısınıyorum!”. Bu düşünceden
sonra genellikle kendimde daha fazla enerji bulurum.
Meraklısına not: 06 Ekim 2016 tarihli “Floransa Uffizi Galerisi - Leonardo Da Vinci Odası” başlıklı yazıma, gelen bir yorum üzerine, çok daha derin bilgiler içeren bir ek yapıldı.
Meraklısına not: 06 Ekim 2016 tarihli “Floransa Uffizi Galerisi - Leonardo Da Vinci Odası” başlıklı yazıma, gelen bir yorum üzerine, çok daha derin bilgiler içeren bir ek yapıldı.
Yazını ve konusunu çok sevdim. Kitap da bayağı ilgimi çekti.Eline sağlık
YanıtlaSil