14 Ekim 2016 Cuma

Beyinsiz İnsan Beyinsiz Midir?

Geçenlerde Odatv’de “Bilim dünyası "beyinsiz" insanın şaşkınlığını yaşıyor” diye bir haber çıktı. (Haberin tamamını okumak isterseniz  http://odatv.com/bilim-dunyasi-beyinsiz-insanin-saskinligini-yasiyor-1110161200.html)

İlgiyle okudum, haberde Fransa’da yaşayan bir adamın “bebekken yaşadığı bir rahatsızlık sonucu ilerleyen yıllarda beyninin %90'ını” kaybettiği belirtiliyor. Gerçi tam anlayamadım, beyin
cerrahi yolla alınmamış herhalde ancak o zaman aktı mı, buharlaştı mı, ne oldu belli değil. Bu kısmı çok önemli değil, yani aslında bence önemli, çok merak ettim nasıl olduğunu ama asıl önemli olan, adam bu şekilde yaşıyor, çalışıyor, genel kabul görmüş ölçümlere göre IQ’su normalin biraz altı ama, zihinsel engelli falan da değil.

E n’oldu şimdi? Bildiğimiz herşey yalan mı? Beynin her işlev için farklı merkezleri olduğu falan???

Sonra aklıma geldi, ABD kaynaklı bir TV dizisi var, Grey’s Anatomy, medikal bir dizi, hastanede geçiyor, daha çok insan ilişkilerine yoğunlaşmakla beraber bunu hastanedeki vakalar üzerinden yapıyor. Ben severim bu diziyi. Bunun ilk sezonlarından birinde (13.sezonu oynuyor bu sene), küçük bir kız vakası vardı, bölümü bulup tekrar seyrettim, kız 2 yaşında, sol bacağında artan seğirmeler var, MR çekiliyor ve beynin sağ yarısının iltihapla kaplandığını ve yayılmaya devam ederse kızı öldüreceğini, bunu engellemek için beynin yarısını almaları gerektiğini, kalan yarının bütün işlevleri üstleneceğini ve boşalan yerin de bilmemne sıvısıyla dolacağını, kız çok küçük olduğu için muhtemelen sonraki hayatında hiçbir sorunla karşılaşmayacağını söylüyorlar. Operasyon gerçekleşiyor ve birkaç hafta sonra da kız gayet normal bir şekilde hastaneden ayrılıyor. Bunu seyrettiğimde mantığım, kızın çok küçük olmasına sarılarak, boşlukları hemen doldurmuştu. Biraz da kurgu yanı vardır zaten deyip, geçtiydim.

Hani beynin sağ tarafı vücudun sol tarafına, sol tarafı da vücudun sağ tarafına kumanda ediyordu??? Bu durumda beynin bi tarafı alınınca, kumanda ettiği vucut tarafının felç olması gerekmiyor mu? Beyin kanamalarında veya pıhtı atması olaylarında olan bu değil mi? Kanamanın nerede olduğuyla ilintili olarak, örneğin, konuşma yetisi ya da yürüme yeteneği zarar görmüyor mu? Öyle ise beyninin yarısı alınan bir canlı hiç sorunsuz nasıl yaşıyor? Yani beyin, hasarla uğraşırken hasar veriyor ama hasarlı bölge yok olursa, yani tamamen alınırsa oralı olmuyor mu? O zaman felç geçiren herkesin beyninin bi tarafının, yani kanama geçiren tarafının alınması güzel bir çözüm olmaz mı? Konunun uzmanları, yani doktorlar şimdi “hah bi akıllı sendin di mi?” diyorlardır ama ortalama her insanın aklına bunlar gelir diye düşünüyorum.

Şimdi bu haberi okuyunca, acaba böyle başka vakalar var mı diye ufak bi araştırma yaptım. Varmış.

2014 yılına ait bir haberde bir kadının beyninin arka kısmındaki beyincik bölgesinin olmadığından bahsediliyor. Yani bu kısım hasar görmüş değil, hiç yokmuş. Bazı tahminlere göre toplam beyin hücrelerimizin yarısı beyincikte bulunuyor. Ama 24 yaşındaki bu kadın normal bir yaşam sürüyor. Eğitimini tamamlamış, evlenmiş ve normal bir hamileliğin ardından bir çocuk sahibi olmuş.

Beyincik, omurgalılar için çok temel olan, kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışmasının sağlanması, kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesinin düzenlenmesi, aktif hareketin dengeli olması gibi işlevleri düzenliyor. Yani beyincik,  tek tek özel hareketleri kontrol eden bölge olarak biliniyor.

Bu durumda bu kadının hareket edememesi gerekirdi ama, tereddütlü ve hantal da olsa, hareket edebiliyordu. Çünkü beynin, vücut hareketlerimizle yakından ilgili başka bölümleri de var (“bazal gangliya” ve “motor korteksi”). Demek bi taraf hasarlandığında diğer taraf devreye girebiliyor.

Bir başka vaka ise bir süredir beyninde şerit paraziti ile yaşayan bir adamla ilgili. Dört yıldan beri beyne yuvalanmış olan bu şerit, epilepsi krizlerine benzer nöbetlere, hafıza sorunlarına ve ilginç koku duyumlarına yol açmış. Aslında beyinde canlı bir varlığa rağmen az denebilecek yan etkiler bunlar.

Beyin gelişmiş bir teknolojik aygıt olsaydı, içinde dolanan bi parazitle işlemeye devam etmesi mümkün olmazdı. Beynin dayanıklılığının nedenlerinden biri onun ‘esnek’ olması, bulunduğu ortama uyum sağlama özelliği. Bir başka neden ise Nobel Ödülü sahibi nörolog Gerald Edelman tarafından geliştirilen bir konseptle ilgili olabilir. Edelman biyolojik fonksiyonların çok sayıda yapı tarafından desteklendiğini fark etmişti; örneğin bir tek fiziksel özelliğin birçok genin kodlaması sonucu olması gibi. Böylece bir tek genin ortadan kalkması o özelliğin ortaya çıkmasını engellemiyor. Bir tek fonksiyonun çok sayıda farklı yapılar tarafından desteklenmesi özelliğini Edelman ‘degeneracy-soysuzlaşma’ olarak adlandırmış.

Bir diğer vaka: Hollanda da yaşayan 3 yaşındaki Türk bir kız çocuğu beyin iltihabından dolayı kontrol altına alınamayacak kadar ağır sara (epilepsi) nöbetleri geçiriyor. Doktorlar çaresiz kalıyor ve nöbetleri durdurmak için beynin iltihaplı sol bölümünü (sol lobu) ameliyatla alıyorlar. Çocuk nöbetlerden kurtuluyor ama yarım beyinli kalıyor. Doktorlar merak içinde gelişmeyi takip ediyorlar. Normalde beklenen vücudun sağ tarafının gelişmemesi ve felçli kalmasıdır. Çünkü beynin sol tarafı bedenin sağ tarafının hareket ve duyularından sorumludur. 4 yıl sonra 2002 yılında doktorları şaşırtan ve bilim dünyasında yankı bulan bir gelişme oluyor. 7 yaşına girmiş kız çocuğu her şeyi ile tamamen normal gelişmiş ve hem Türkçe’yi hem de Hollandaca’yı gayet güzel konuşuyor.

Bir başka gazete haberine göre, Cameron Mott isimli bir çocukta 3 yaşındayken Rasmussen sendromu olarak bilinen bir rahatsızlık teşhis edilmiş. Hastalığın beyninin sağ tarafına yayılmasıyla minik kız ciddi krizler geçirmeye başlamış. Doktorlar, kızın beyninin sağ kısmının alınmasının, bu nöbet ve krizleri engellemenin tek yolu olduğunu söylemişler ve beyninin yarısını ciddi bir operasyonla almışlar, ancak doktorlar, kızın vücudunun sol kısmını kontrol eden beyninin sağ tarafını çıkarmanın, onu felç edeceğini düşünüyorlarmış ama öyle olmamış, ameliyattan sadece dört hafta sonra küçük kız hastaneden çıkmayı başarmış ve fizyoterapi sürecini de tamamlayan küçük kız, artık bir balerin olmayı hayal ediyormuş.

Demek ki, beyinle ilgili basit bir şema yok. Beyni, görme bölgesi, açlık ya da sevgi hissi bölgesi gibi bölümlere ayırarak basitleştirmek cazip gelse de aslında beyinde böyle bölgeler yok. Çünkü o, her işlevden sadece bir bölgenin sorumlu olduğu teknolojik bir aygıt değil.

Öte yandan, beynin bazı bölgelerinin çalışmamasının oldukça sıradışı sonuçlar doğurabileceği de görülmüş. Örneğin bir kadının, beynin duygu kontrolü sağlayan kısmı olan amigdalası alındığında, bu kadın beklenmedik bir şekilde aşırı derecede empati yeteneği geliştirmişti. Gizemli, değil mi?

Neticede akla gelen soru şu: Beynimizin ne kadarına gerçekten ihtiyaç duyuyoruz? Yukarıdaki vakalar, beynin nasıl çalıştığını tam olarak anlamadığımız gibi onu yanlış ele alıyor olabileceğimizi de gösteriyor. Beynimizin tek tek fonksiyonları belli bölgelerde toplanmış olmayıp birçok bölgenin desteğiyle gerçekleşiyor; bunların işleyişi benzer olsa da küçük farklılıklar da içeriyor. Bir tarafta meydana gelen aksaklık diğer bölgeler tarafından telafi ediliyor.

Beynin işleyişini inceleyen bilişsel nörologların beyindeki farklı bölgelerin ne iş yaptığını tespit etmeye çalışırken karşılaştığı sorun da bu olmalı; Bir bölgeye sadece bir fonksiyonu atfederseniz yanlış sonuçlara varırsınız.

Beyinle ilgili ilginç 1-2 bilgi vereyim;

Beynimizin %40'lık bir kısmını oluşturan gri madde, yalnızca ölümden sonra gri rengini alıyor. Yaşayan insan beyninin rengi daha pembemsi ve bilim adamlarına göre canlı beyin tofu peyniri kıvamında.

İnsan beyninde ağrı alıcısı bulunmaz ve bu yüzden beyin ameliyatları hasta kendindeyken yapılabilmektedir.

Bütün bunlardan ayrı olarak, bir de nadir görülen ciddi bir doğum anomalisi olan anensefali denen bir hastalık var ki, bu biraz farklı bir durum. “Beyin, kafatası ve kafatası derisinin büyük bir kısmının yokluğu” olarak tanımlanıyor. Bu anomaliye sahip bebeklerin %65’i doğumdan önce ölüyorlar, doğabilenler ise birkaç gün içinde ölüyorlarmış. Bunun bir istisnası olarak, ABD'nin Colorado eyaletinin Pueblo kentinde beyni olmadan dünyaya gelen bir bebek 3 yıl yaşamayı başarmış, hatta bu bebeğe 'mucize bebek'' deniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder