19 Şubat 2018 Pazartesi

New York, New York'tur!


Biz -daha önce yayınladığım Floransa yazımdaki 5 kadın olarak- 2015 yılının Haziran ayında New York'a gitmiştik. İçimizden birinin orada ikamet ediyor olması gerçekten büyük şanstı. Daha sonra benden New York ile ilgili bir yazı istediler. Biraz ansiklopedik bilgi ile kendi izlenimlerimi harmanlayıp şöyle bir yazı çıkardım ortaya:


New York (NY) dünyanın en büyük doğal limanlarından birinin üstüne kurulmuştur ve NY deyince herkesin aklına Manhattan gelmesine rağmen aslında her birine "borough" denilen beş bölgeden oluşur.

1: Manhattan
2: Brooklyn (Kings Country)
3: Queens (Queens Country)
4: The Bronx
5: Staten Island (Richmond)

Bunlardan Manhattan kendi başına bir ada ve şehrin merkezini oluşturur. Manhattan'dan East River (Doğu Nehri) ile ayrılan Brooklyn ve Queens bölgeleri Long Island adasının batı ucunu oluşturur. Harlem nehri, Manhattan ve Bronx bölgelerini ayırır. Bronx, bir ada üzerinde bulunmayan tek bölgedir ve Kuzey Amerika anakarası üzerindedir. Şehrin beşinci ve son bölgesi New York koyunun karşı tarafında, yine yekpare bir adadan oluşan Staten Island’dır. Manhattan, Brooklyn’e üç köprüyle (Brooklyn, Manhattan ve Williamsburg köprüleri); Queens’e bir köprü (59.uncu cadde köprüsü) ve bir tünelle (Midtown-Ortaşehir tüneli) bağlıdır. Bronx ve Manhattan arasında Harlem nehrini geçen köprüler bağlantı kurar. Manhattan’ın doğrudan bağlantısı olmayan tek bölge olan Staten Island, Brooklyn’e Verrazano asma köprüsü ile bağlanır. (Bu arada, köprüye adını veren Verrazano, 1524'te Kuzey Amerika'nın Güney Karolina ile Newfoundland ve Labrador arasındaki Atlantik kıyılarını keşfeden ilk Avrupalı, sonradan, başka bir keşif sırasında yamyamlar yemiş adamı.)

Çevre banliyöleriyle birlikte New York metropolitan bölgesi 20 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek olan yerleşim bölgelerinden biri. Bir de buna her yıl yaklaşık 40 milyon turisti eklerseniz, tek kelimeyle “kalabalık” bir kent. Ayrıca, bilindiği üzere bir göçmen kentidir, onlarca farklı dil konuşulmaktadır ve her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke doğumludur. Orada yaşıyorsanız, kapıcınız Rus, manavınız Koreli, bakkalınız Pakistanlı, çamaşırcınız Çinli, öğle yemeği yediğiniz bistronun sahibi Yunan, köşedeki işportacı Senegalli, son bindiğiniz taksinin şoförü Hintli, gazete bayiniz Yemenli, ayakkabı tamirciniz Arnavut olabilir.

Aklınıza gelen her şeyle ilgili olarak bu kente gönderme yapabilirsiniz; modanın kalbi, ticaret ve finansın beyni, teknolojinin anavatanı, eğlencenin merkezi, sanatın öncüsü (bu pek olmadı, bu konuda birinci sırayı Avrupa’dan alması zor ama “modern sanatın öncüsü” diyebiliriz), vb. Bu sebeple New York’a “küresel kent” deniyor.

New York ayrıca, birçok Amerikan kültürel hareketinin de doğum yeri. Edebiyat ve görsel sanatlarda Harlem Rönesansı, resimde soyut ekspresyonizm (New York Ekolü), müzikte hip hop, punk, salsa ve Tin Pan Alley bu hareketlerden bazılarıdır.

24 saat açık olan metrosu ve yoğun trafiğiyle NY’un bir adı da “Hiç Uyumayan Şehir”dir.

Yukarıda bahsedilen özelliklerin yanı sıra, Manhattan’da yaşamanın ayrıcalıklı olması algısının yükselmesiyle artan ofis ve konut talebinin kısıtlı alanda karşılanabilmesi için kent, daha doğrusu Manhattan, yukarı doğru büyümüş. Binalar o kadar yüksek ki, geceleri gökyüzünde aynı anda 12 yıldız göremeyeceğiniz söyleniyor.  Her binada ortalama bir kasaba halkının yaşadığını düşünebilirsiniz. Manhattan’ın bugünkü hali planlanmış mıydı bilinmez ancak Amerikalılar, planlamasalar bile ortaya çıkan bir şeyden yararlanmayı ve ortaya çıkan özellik üzerinden nemalanmayı o kadar iyi biliyorlar ki bugün Manhattan’ın New Jersey, Hoboken’den çekilmiş siluet fotoğrafına hayran olmayan yok. Herhalde dünyanın en çok satılan kent silueti fotoğrafı. Peki, bu meşhur silueti 24 saat yaşatmak için, işyeri olan gökdelenlerin, ışıklarının belli bir yüzdesini gece açık bırakmak zorunda olduklarını biliyor muydunuz?

New York kenti 1615 yılında Hollandalılar tarafından New Amsterdam adı altında kurulmuş. Kent 1664 yılında Birleşik Krallığa geçmiş ve New York adını almış.1778 yılında, 2 yıl süreyle yeni kurulan Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti olmuş. Başkent Washington'a taşındıktan sonra da, dünyanın en büyük doğal limanı olması sebebiyle ticaret merkezi ve Amerika’nın dünyaya açılan kapısı olması özelliğini korumuş ve dolayısıyla, kent ve önemi büyümeye devam etmiştir.

1660 yılında bugün New York olan New Amsterdam şehri
19.yy ortalarında kendi zenginlerini yaratmaya başlamış ancak Avrupa’ya, özellikle İngiltere’ye karşı oluşan aşağılık kompleksi ve aristokrasinin bir parçası olma hırsı da aynı hızla büyümüş. Bu sebeple İngilizlerin o dönemde hiç de hoşlanmadığı zengin “Amerikalı Varisler”, unvan sahibi birileriyle evlenmek uğruna muazzam çeyizleriyle okyanusu geçerek koca satın almaya İngiltere’ye gitmişler. Bu yolla 100 kadar varisin İngiliz aristokrasisine katıldığı ve kocalarını borçlarından kurtardığı söyleniyor. Zaman içinde, Amerikalılar paranın “her şeyi” satın alabileceğini anladıklarında -ki bu Amerikan toplumsal algısının temelini oluşturur- aristokrasiye de ihtiyaç duymamaya başlamışlar. Zaten dikkat ederseniz, Amerikan Rüyası denen şey zengin olmakla ilgilidir, mutlu olmakla değil. Ancak denklemi “para=mutluluk” diye kurunca ikisinin pek bir farkı kalmıyor haliyle. Sadece Amerikalı oldukları için pek çok şeyi hak ettikleri düşüncesi sosyal genlerine işlemiş durumda. Devlet yapılarındaki pek çok olumsuzluğa rağmen (örn, Amerikan devleti sosyal devlet değildir biliyorsunuz, kendini yurttaşlarından sorumlu hissetmez, “çalış senin de olur” mantığı hakimdir), bugün Amerikalı olmaktan, daha doğrusu ABD vatandaşı olmaktan gurur duymayan tek bir Amerikalı bulamazsınız.

“Yöresel” yemekleri -tahmin edebileceğiniz gibi- hamburger, tatlıları ise donut. Zaten hadi gidip Amerikan yemeklerinin tadına bakalım diyebileceğiniz bir Amerikan restoranı da yok ama onun dışında Meksika, Brezilya, Arjantin, Peru, Tai, Çin, Japon, Türk, Fransız, İtalyan, İspanyol, Rus, aklınıza gelen her ülkenin bir restoranı var.

Manhattan’da kiralar anormal yüksek, internet zannedildiği kadar yaygın ve hızlı değil (garip ama gerçek), hayat pahalı, sürekli bir uğultu ve siren sesi var, nem oranının yüksekliği kışın donduruyor, yazın bayıltıyor, metrosu çok eski (açılışı 1904, vikipedinin yalancısıyım), sokakları kokuyor, ama bütün bunlara karşılık sokakta yürürken sizi saran bir keyif hissi var. Arabasız gayet güzel yaşanıyor, zaten adanın eni-boyu kabaca 4x15km, dümdüz bir yer. İnişi yokuşu yok. Filmlerdeki gibi her köşe başında evsiz veya seri katil yok, veya Harlem’de sokaklarda güruh şeklinde dolaşan, gelene geçene bıçak sallayan çeteler de yok (en azından gündüzleri). Bir zamanlar çok yüksek olan suç oranının büyük ölçüde düşürülmesinde ve can güvenliği sorunu olan birçok bölgenin güvenli hale getirilmesinde, 1994-2001 yılları arasında belediye başkanı olan Rudy Giuliani’nin çabalarının katkısı büyük.

Bilinen turistik yerlerin (Özgürlük Heykeli, Empire State Binası, Central Park, Times Meydanı, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim Müzesi, Ulusal Doğa Tarihi Müzesi, vb.) dışında, Ground Zero bunların hepsinden daha etkileyici bir yer olmuş. Yıkılan İkiz Kulelerin yerine yapılan, her bir kulenin taban alanı kadar alanı olan 2 devasa havuz, yeniden inşa edilen ve Oculus (Latince'de "göz" anlamına geliyor) adı verilen metro durağı ve yıkılan kulelerden daha yüksek ve görkemli One World Trade Center. Burada etkileyici olan, havuzlar, gökdelen veya sanat eseri gibi yapılan metro durağı değil. Gerçi hepsi olağanüstü yapılar ancak esas etkileyici olan; Amerikalıların, katastrofik bir olay sonucunda yıkılan bir şeyin yerine daha muazzam bir şey yaparak travmaların travma özelliğini yok edip tarih bilinci haline getirmedeki başarıları.

One World Trade Center ve İkiz Kuleler’in yerindeki havuzlar


Yeni metro istasyonu - Oculus

Finans dünyasının kalbinin attığı Wall Street de Manhattan’da. New York borsası (New York Stock Exchange) burada bulunmaktadır. Ünlü Özgürlük Heykeli (Statue of Liberty) New York limanındaki küçük bir adadadır. Tiyatro ve müzikaller Broadway caddesinin etrafında toplanmıştır. John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı dünyanın en çok yolcu trafiği olan havaalanlarından biridir. Metropolitan Müzesi, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim Müzesi gibi müzeleri dünyanın en değerli sanat koleksiyonlarına sahiptir. Şehrin ünlü gazetesi New York Times dünyanın en saygın gazetelerinden biridir. Amerika'nın üç büyük televizyon kanalı olan ABC, CBS ve NBC'nin merkezleri ile meşhur Radio City de New York'ta yer alır.

Yani NY, havaalanı, metrosu, müzeleri, galerileri, köprüleri, anıtları, üniversiteleri, parkları, modaevleri, gökdelenleri, göz kamaştırıcı ışıkları ve hareketliliği ile kendi başına kavramlaşmış bir kenttir: New York, New York’tur.

Aslında bunca şey yazmaya gerek yok. Claude Levi-Strauss, “Antropolojinin çağdaş klasiği” olarak tanımlanan “Hüzünlü Dönenceler” isimli kitabında mükemmel bir tespit yapmış:

“…New York’un güzelliği kent niteliğinden kaynaklanıyor değildir. Bizim gözümüz için -eğer kaskatı durmaktan vazgeçebilirsek- kaçınılmaz güzelliği, kent düzleminden, kentbilim ilkelerinin geçerli olmadığı bir yapay ülke düzlemine geçişte yatmaktadır. Ve o düzlemde önemli değerler ışığın yumuşaklığı, uzakların zarafeti, gökdelenlerin arasındaki baş döndürücü uçurumlar, çiçekler gibi renkli otomobillerle dolu vadilerdir ve sadece onlardır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder