Biz -daha önce yayınladığım Floransa yazımdaki 5 kadın olarak- 2015 yılının Haziran ayında New York'a gitmiştik. İçimizden birinin orada ikamet ediyor olması gerçekten büyük şanstı. Daha sonra benden New York ile ilgili bir yazı istediler. Biraz ansiklopedik bilgi ile kendi izlenimlerimi harmanlayıp şöyle bir yazı çıkardım ortaya:
New York (NY) dünyanın en büyük doğal limanlarından birinin üstüne kurulmuştur ve NY deyince herkesin aklına Manhattan gelmesine rağmen aslında her birine "borough" denilen beş bölgeden oluşur.
New York (NY) dünyanın en büyük doğal limanlarından birinin üstüne kurulmuştur ve NY deyince herkesin aklına Manhattan gelmesine rağmen aslında her birine "borough" denilen beş bölgeden oluşur.
1: Manhattan
2: Brooklyn
(Kings Country)
3: Queens (Queens
Country)
4: The Bronx
5: Staten
Island (Richmond)
Bunlardan Manhattan kendi başına bir ada ve şehrin
merkezini oluşturur. Manhattan'dan East River (Doğu Nehri) ile ayrılan Brooklyn
ve Queens bölgeleri Long Island adasının batı ucunu oluşturur. Harlem nehri,
Manhattan ve Bronx bölgelerini ayırır. Bronx, bir ada üzerinde bulunmayan tek
bölgedir ve Kuzey Amerika anakarası üzerindedir. Şehrin beşinci ve son bölgesi
New York koyunun karşı tarafında, yine yekpare bir adadan oluşan Staten Island’dır.
Manhattan, Brooklyn’e üç köprüyle (Brooklyn, Manhattan ve Williamsburg
köprüleri); Queens’e bir köprü (59.uncu cadde köprüsü) ve bir tünelle
(Midtown-Ortaşehir tüneli) bağlıdır. Bronx ve Manhattan arasında Harlem nehrini
geçen köprüler bağlantı kurar. Manhattan’ın doğrudan bağlantısı olmayan tek
bölge olan Staten Island, Brooklyn’e Verrazano asma köprüsü ile bağlanır. (Bu
arada, köprüye adını veren Verrazano, 1524'te Kuzey Amerika'nın Güney Karolina ile Newfoundland ve Labrador arasındaki Atlantik kıyılarını
keşfeden ilk Avrupalı, sonradan, başka bir keşif sırasında yamyamlar yemiş
adamı.)
Çevre banliyöleriyle birlikte New York metropolitan
bölgesi 20 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek olan
yerleşim bölgelerinden biri. Bir de buna her yıl yaklaşık 40 milyon turisti eklerseniz, tek kelimeyle “kalabalık” bir
kent. Ayrıca, bilindiği üzere bir göçmen kentidir, onlarca farklı dil
konuşulmaktadır ve her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke doğumludur. Orada yaşıyorsanız, kapıcınız Rus,
manavınız Koreli, bakkalınız Pakistanlı, çamaşırcınız Çinli, öğle yemeği
yediğiniz bistronun sahibi Yunan, köşedeki işportacı Senegalli, son bindiğiniz
taksinin şoförü Hintli, gazete bayiniz Yemenli, ayakkabı tamirciniz Arnavut
olabilir.
Aklınıza gelen her şeyle ilgili olarak bu kente gönderme
yapabilirsiniz; modanın kalbi, ticaret ve finansın beyni, teknolojinin
anavatanı, eğlencenin merkezi, sanatın öncüsü (bu pek olmadı, bu konuda birinci
sırayı Avrupa’dan alması zor ama “modern sanatın öncüsü” diyebiliriz), vb. Bu
sebeple New York’a “küresel kent” deniyor.
New York ayrıca, birçok Amerikan kültürel hareketinin
de doğum yeri. Edebiyat ve görsel sanatlarda Harlem Rönesansı, resimde soyut
ekspresyonizm (New York Ekolü), müzikte hip hop, punk, salsa ve Tin Pan Alley
bu hareketlerden bazılarıdır.
24 saat açık olan metrosu ve yoğun trafiğiyle NY’un
bir adı da “Hiç Uyumayan Şehir”dir.
Yukarıda bahsedilen özelliklerin yanı sıra, Manhattan’da
yaşamanın ayrıcalıklı olması algısının yükselmesiyle artan ofis ve konut
talebinin kısıtlı alanda karşılanabilmesi için kent, daha doğrusu Manhattan, yukarı
doğru büyümüş. Binalar o kadar yüksek ki, geceleri gökyüzünde aynı anda 12
yıldız göremeyeceğiniz söyleniyor. Her
binada ortalama bir kasaba halkının yaşadığını düşünebilirsiniz. Manhattan’ın
bugünkü hali planlanmış mıydı bilinmez ancak Amerikalılar, planlamasalar bile
ortaya çıkan bir şeyden yararlanmayı ve ortaya çıkan özellik üzerinden nemalanmayı
o kadar iyi biliyorlar ki bugün Manhattan’ın New Jersey, Hoboken’den çekilmiş siluet
fotoğrafına hayran olmayan yok. Herhalde dünyanın en çok satılan kent silueti
fotoğrafı. Peki, bu meşhur silueti 24 saat yaşatmak için, işyeri olan
gökdelenlerin, ışıklarının belli bir yüzdesini gece açık bırakmak zorunda
olduklarını biliyor muydunuz?
New York kenti 1615 yılında Hollandalılar tarafından New Amsterdam adı
altında kurulmuş. Kent 1664 yılında Birleşik Krallığa geçmiş ve New York adını almış.1778 yılında, 2 yıl süreyle yeni kurulan Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti olmuş. Başkent Washington'a taşındıktan sonra da, dünyanın en büyük doğal
limanı olması sebebiyle ticaret merkezi ve Amerika’nın dünyaya açılan kapısı olması
özelliğini korumuş ve dolayısıyla, kent ve önemi büyümeye devam etmiştir.
1660 yılında bugün New York olan New Amsterdam şehri |
19.yy ortalarında kendi zenginlerini yaratmaya
başlamış ancak Avrupa’ya, özellikle İngiltere’ye karşı oluşan aşağılık
kompleksi ve aristokrasinin bir parçası olma hırsı da aynı hızla büyümüş. Bu
sebeple İngilizlerin o dönemde hiç de hoşlanmadığı zengin “Amerikalı Varisler”,
unvan sahibi birileriyle evlenmek uğruna muazzam çeyizleriyle okyanusu geçerek
koca satın almaya İngiltere’ye gitmişler. Bu yolla 100 kadar varisin İngiliz
aristokrasisine katıldığı ve kocalarını borçlarından kurtardığı söyleniyor.
Zaman içinde, Amerikalılar paranın “her şeyi” satın alabileceğini
anladıklarında -ki bu Amerikan toplumsal algısının temelini oluşturur- aristokrasiye
de ihtiyaç duymamaya başlamışlar. Zaten dikkat ederseniz, Amerikan Rüyası denen
şey zengin olmakla ilgilidir, mutlu olmakla değil. Ancak denklemi
“para=mutluluk” diye kurunca ikisinin pek bir farkı kalmıyor haliyle. Sadece
Amerikalı oldukları için pek çok şeyi hak ettikleri düşüncesi sosyal genlerine
işlemiş durumda. Devlet yapılarındaki pek çok olumsuzluğa rağmen (örn, Amerikan
devleti sosyal devlet değildir biliyorsunuz, kendini yurttaşlarından sorumlu
hissetmez, “çalış senin de olur” mantığı hakimdir), bugün Amerikalı olmaktan,
daha doğrusu ABD vatandaşı olmaktan gurur duymayan tek bir Amerikalı bulamazsınız.
“Yöresel” yemekleri -tahmin edebileceğiniz gibi- hamburger,
tatlıları ise donut. Zaten hadi gidip Amerikan yemeklerinin tadına bakalım
diyebileceğiniz bir Amerikan restoranı da yok ama onun dışında Meksika,
Brezilya, Arjantin, Peru, Tai, Çin, Japon, Türk, Fransız, İtalyan, İspanyol,
Rus, aklınıza gelen her ülkenin bir restoranı var.
Manhattan’da kiralar anormal yüksek, internet
zannedildiği kadar yaygın ve hızlı değil (garip ama gerçek), hayat pahalı,
sürekli bir uğultu ve siren sesi var, nem oranının yüksekliği kışın donduruyor,
yazın bayıltıyor, metrosu çok eski (açılışı 1904, vikipedinin yalancısıyım),
sokakları kokuyor, ama bütün bunlara karşılık sokakta yürürken sizi saran bir
keyif hissi var. Arabasız gayet güzel yaşanıyor, zaten adanın eni-boyu kabaca 4x15km,
dümdüz bir yer. İnişi yokuşu yok. Filmlerdeki gibi her köşe başında evsiz veya
seri katil yok, veya Harlem’de sokaklarda güruh şeklinde dolaşan, gelene geçene
bıçak sallayan çeteler de yok (en azından gündüzleri). Bir zamanlar çok yüksek
olan suç oranının büyük ölçüde düşürülmesinde ve can güvenliği sorunu olan
birçok bölgenin güvenli hale getirilmesinde, 1994-2001 yılları arasında
belediye başkanı olan Rudy Giuliani’nin çabalarının katkısı büyük.
Bilinen turistik yerlerin (Özgürlük Heykeli, Empire
State Binası, Central Park, Times Meydanı, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim
Müzesi, Ulusal Doğa Tarihi Müzesi, vb.) dışında, Ground Zero bunların hepsinden
daha etkileyici bir yer olmuş. Yıkılan İkiz Kulelerin yerine yapılan, her bir
kulenin taban alanı kadar alanı olan 2 devasa havuz, yeniden inşa edilen ve
Oculus (Latince'de "göz" anlamına geliyor) adı verilen metro durağı ve yıkılan kulelerden daha yüksek ve görkemli
One World Trade Center. Burada etkileyici olan, havuzlar, gökdelen veya sanat
eseri gibi yapılan metro durağı değil. Gerçi hepsi olağanüstü yapılar ancak
esas etkileyici olan; Amerikalıların, katastrofik bir olay sonucunda yıkılan
bir şeyin yerine daha muazzam bir şey yaparak travmaların travma özelliğini yok
edip tarih bilinci haline getirmedeki başarıları.
One World Trade Center ve İkiz Kuleler’in yerindeki havuzlar |
Yeni metro istasyonu - Oculus |
Finans dünyasının kalbinin attığı Wall Street de
Manhattan’da. New York borsası (New York Stock Exchange) burada bulunmaktadır.
Ünlü Özgürlük Heykeli (Statue of Liberty) New York limanındaki küçük bir
adadadır. Tiyatro ve müzikaller Broadway caddesinin etrafında toplanmıştır.
John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı dünyanın en çok yolcu trafiği olan havaalanlarından
biridir. Metropolitan Müzesi, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim Müzesi gibi
müzeleri dünyanın en değerli sanat koleksiyonlarına sahiptir. Şehrin ünlü
gazetesi New York Times dünyanın en saygın gazetelerinden biridir. Amerika'nın
üç büyük televizyon kanalı olan ABC, CBS ve NBC'nin merkezleri ile meşhur Radio
City de New York'ta yer alır.
Yani NY, havaalanı, metrosu, müzeleri, galerileri,
köprüleri, anıtları, üniversiteleri, parkları, modaevleri, gökdelenleri, göz
kamaştırıcı ışıkları ve hareketliliği ile kendi başına kavramlaşmış bir kenttir:
New York, New York’tur.
Aslında bunca şey yazmaya gerek yok. Claude
Levi-Strauss, “Antropolojinin çağdaş klasiği” olarak tanımlanan “Hüzünlü
Dönenceler” isimli kitabında mükemmel bir tespit yapmış:
“…New York’un güzelliği kent niteliğinden
kaynaklanıyor değildir. Bizim gözümüz için -eğer kaskatı durmaktan
vazgeçebilirsek- kaçınılmaz güzelliği, kent düzleminden, kentbilim ilkelerinin
geçerli olmadığı bir yapay ülke düzlemine geçişte yatmaktadır. Ve o düzlemde
önemli değerler ışığın yumuşaklığı, uzakların zarafeti, gökdelenlerin
arasındaki baş döndürücü uçurumlar, çiçekler gibi renkli otomobillerle dolu
vadilerdir ve sadece onlardır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder