Bu konu beni hasta
ediyor. Gerçekten. Özellikle insanların başka çareleri yokmuş gibi “e istedi,
mecbur aldık” gibi laflar söylemeleri iyice beni benden alıyor. Yav kardeşim,
karşındaki “çocuk”, senin çocuğun, o bir şey ister, sen “alamam” dersin, konu
kapanır. İş yerinde biri “senin oğlan
hem de Bilkent’te okuyor, tutturmuyor mu
araba diye?” dedi, ben artık cevap bile vermedim. Çünkü ne cevap versen yanlış
yorumlanacak. Kimi inanmıyor, kimi onu aşağıladığımı düşünüyor, kimi şanslı
olduğumu düşünüyor… En ilginci de bu, hani oğlan iyi, yoksa bizde bişi yok.
Zaten biz de kapadık bi odaya, yemini suyunu verdik, öööyle kendi kendine
büyüdü.
Kolay değil
Ege en son bir şeye
tutturduğunda 2,5 yaşındaydı, ben ona açıklama yapmaya çalışırken (parka gitmek
istiyor, kış günü, yeni kar yağmış, her yer ıslak) bu kendini yere attı, ben
dehşet içinde bakakaldım, sonra bunu koltuğumun altına sıkıştırdım, eve girdim,
odasına attım, yani sahiden kapıdan içeri fırlattım gibi oldu. Ağlaman bitince
gel, konuşacağız, dedim, o oldu. Bir daha böyle bir şey yaşamadık. Sanmayın ki
kolay bir şey, o içerde ağlarken benim ömrümden 5 sene gitti. Ama ben o gün
istediğini yapsaydım, biliyorum ki bugün “mecbur” araba da alırdım. Yani
çocuklar kendi kendilerine bu hale gelmiyorlar. Ne ekersen onu biçiyorsun.
Araba istemedi mi? İstedi…
Ege bi ara “ehliyet
alacağım” dedi. Destekledik, al tabi, kursları falan araştır, git birine,
dedik. Ehliyet alınca arabayı istesem ?, dedi. Ben de “oğlum, evde 1 tane araba
var, ağırlıklı olarak baban kullanıyor, bazen ben alıyorum, bunlardan kalan
zamanda tabi ki alabilirsin arabayı. Ha sen yeni araba almaktan bahsediyorsan,
bu evde yeni araba bana veya babana alınır, sen anca eskisini kullanabilirsin
ama zaten böyle bir şey söz konusu değil, ikinci bir araba alamayız” dedim. Omuzlarını
düşürdü iyice, arkasını döndü, odasına doğru giderken hafifçe bana dönerek dramatik
bir ses tonuyla “yani araba almayacaksınız diye anlıyorum” dedi. Doğru
anlamışın, dedim. Ama anne fena mı olurdu bugün Aston Martin’le okula gitsem,
yarın Mercedes’i alsam falan, dedi. Valla oğlum şahane olurdu, inşallah sen
kendin yaparsın bunları, dedim. Gülüştük, geçti gitti.
Arabasız okula nasıl gidecek!!??
Bütün bunların en vahim
yanı ise, bu araba diye “tutturan” çocuklar da genellikle derslerinde falan başarısız
çocuklar. Arabalar da genellikle ilk üniversite senesinde sınıfta kaldıklarında
alınıyor. Nassı da kaldı çocuk, aferin valla, yüzümüzü ak çıkarmadı, bi ödülü
hak etti, gibi bişi. Bi arkadaşım oğluna araba aldıklarını anlatırken “niye
aldınız? 4 falan mı tutturdu?” dedim, yooo, o da sınıfta kalmış. Ay bi de
diyorlar ki “okula giderken rahat oluyor”. Puhaaa, vallahi ağzımı bırakıp
kıçımla gülesim geliyor, öğrenci lan bu, diğer binlercesi gibi otobüse biner
gider okuluna, gerekirse 2 vasıta yapar. Çok vakit kaybediyormuş, babababa,
kazandığı vakitte ne yapıyor diye sorsam??!! Yani; az kalsın kara deliklerin
sırrını çözecekti ama araba alamadık ki, çok vakit kaybetti, ondan şeedemedi, yoksaaa…
Basit Bir Öneri
Anne-baba olduğumuzu
unutmayalım. Ya bizim ya çocukların dediği olacaksa, tabi ki bizim dediğimiz
olacak. Her şeyi açıklamak veya çocukları ikna etmek zorunda da değiliz. Yeri
geldiğinde “Ben öyle istiyorum” da yeterli bir açıklamadır. Çocuklar da aptal
değil, belli yaştan sonra zaten karşınıza ne ile gelebileceklerini veya gelemeyeceklerini
öğreniyorlar. Ama bunu 20 yaşından sonra değil doğduğu andan itibaren
yapacaksınız. Çocukların sınırlarını bilmeye ihtiyacı vardır, bu sınırları
koymak da anne-baba olarak bizim görevimiz. Böylece o da rahat eder siz de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder